Bloomberg HT Araştırma Servisi, AMB’nin geçtiğimiz hafta açıkladığı teşviklerden Türkiye’nin olası edinimlerini yorumluyor
Son yıllarda gelişmiş ülke krizlerinden hem nemalanan hem de gelişmiş ülkelerdeki düşük faiz ortamından yararlanan gelişmekte olan ülkeler, hem yüksek faiz vererek para birimlerinden elde ettikleri kazanç (carry trade hikayesi), hem de kısa vadeli sermaye akımları ile büyümelerine ivme kazandırıyorlar.
Ancak ABD Merkez Bankası FED’in 3. Dalga parasal genişlemesi (QE3)’ün biteceği ve faiz artırım sinyalinin gelmesinin ardından, Türkiye başta olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkeler yeni likidite ihtiyacı için Avrupa Merkez Bankası (AMB) ’den gelebilecek olası bir genişleme adımını beklemeye başladı. İlk etapta AMB’den 1 trilyon Euro’luk genişleme beklenirken, geçen hafta karar verilen faiz indirimi ve 400 Milyar Euro değerindeki T-LTRO’ya mevcut konjonktürde razı olunmuş gibi gözüküyor.
AMB’nin faiz indirimi ve piyasalara verilen likidite nasıl bir mekanizma ile olacak?
Avrupa Merkez Bankası’nın %0,25 olan politika faizi %0,15’e indi. Sıfır olan mevduat faizini -%0,10’a indi ve marjinal fonlama faizi ise %0,75’ten %0,40’a indi. Bu faiz indirimlerinin Türkçe anlamı ise; AMB bankalara verdiği borcun maliyetini yani dolaylı yoldan kredi maliyetini düşürüp kredi kullandırmayı teşvik ediyor böylece tüketici harcamalarındaki artış ile enflasyon yaratmayı hedefliyor. Öte yandan faiz dışında açıklanan pakette Menkul Kıymet alım programı (SMP) sebebiyle yapılan sterilizasyonun kaldırılması ile 170 milyar euro likidite gelmesi bekleniyor. Son olarak da Eylül ve Aralık ayında toplamda 400 milyar euro tutarında iki adet T-LTRO gelecek ve bu krediler 2018’de bitecek.
Gelişen ülkelere ve Türkiye’ye etkisi…
Türkiye’nin ihracatında Avrupa payının %44’ün üzerinde ve aylık 6 milyar dolar civarında olduğu düşünülürse başta Almanya olmak üzere Türkiye’nin ticaret hacminin yüksek olduğu Avrupa ülkelerindeki bol likidite ve ekonomik toparlanmanın bize yansımasının da pozitif olacağı beklentisi hakim. Öte yandan Avrupa’daki bol likiditenin yüksek faiz veren gelişen ülkelere ticaret hacmi dışında direk fon girişi olarak yansıması hala tartışmalı. Çünkü likiditedeki artışının öncelikle Avrupa’nın yaralarını sarması bekleniyor. Son gelen EPFR dataları üzerinden 4 Haziran haftasında gelişen ülkelere olan fon girişlerine bakacak olursak; 2,15 milyar dolar tahvil piyasasına giriş (önceki hafta;1,11 milyar dolar giriş) ve 687 milyon dolar hisse senedi piyasasından çıkış (önceki hafta 544 milyon dolar giriş) yaşandı. Bu noktada Draghi açıklamaları ve AMB toplantısının 4 Haziran haftası içerisinde gerçekleştiği ve gerçek yansımalar için önümüzdeki hafta yaşanan fon girişlerinin de önemli olduğu unutulmamalı. Türkiye özelinde ise 5 Haziran haftası verileri gelmese de, Mayıs ayının son haftasına baktığımızda 1,9 milyar dolarlık tahvil girişi dikkat çekti. Öte yandan Haziran ayının ilk haftası gelişmiş ülkelere tahvil tarafında 2,11 milyar dolar giriş (önceki hafta 5,2 milyar dolar giriş) ve hisse tarafından 1,86 milyar dolar çıkış yaşandı. Genel tabloyu ele aldığımızda Draghi haftasında hem gelişen hem de gelişmiş ülke tahvil piyasalarına yoğun giriş yaşanırken özellikle Avrupa tahvil faizlerindeki rekor düşüş ( İspanya 10 yıllık tahvil faizi, ABD 10 yıllık tahvil faizinin aşağısına geriledi) dikkat çekti.
Carry trade hikayesi
Gelişen ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasındaki faiz farkının açılması ise düşük faiz ile borçlanıp yüksek faiz veren ülke para birimlerine girişi artıyor ve bu pastadan en büyük dilimi de %9,5’lik faizi ile Türk Lirası ve %11’lik faiz ile Brezilya Reali alıyor. Bu noktada son dönemlerde genelde FED etkisi ile Dolar karşısındaki gelişen ülke kurlarının carry trade pozisyonlarına bakıyorduk. Fakat AMB’nin negatif mevduat faizi sonrası Euro bazlı carry trade pozisyonlarında da gelişen ülke kurlarında long yani uzun pozisyonların arttığı görülüyor. Son 2 günde Musul etkisi ile yaşanan değer kayıplarını bu fiyatlamadan çıkaracak olursak, 5 -10 Haziran arası Euro karşısındaki pozisyonlar aşağıdaki gibi;
Diğer taraftan carry trade hikayesinden farklı olarak reel faizler göz önünde bulundurulduğunda, fon akımlarının Türkiye’ye gelmesinde yüksek faizli kurun etkisi önemini yitiriyor. Bununla ilgili olarak aşağıda Standart Chartered’ın Türkiye gibi negatif reel faize sahip ülkelerdeki fon pozisyonları ile ilgili olan grafik aydınlatıcı olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde Türkiye’nin pastadan büyük payı alması için sadece AMB’nin piyasaya verdiği likiditenin gelişen ülkeler için ne kadarlık sermaye hareketini tetikleyeceği değil, TCMB’nin faizleri ne derece yüksek tutacağı ve Türkiye ekonomisindeki yapısal reformların ağırlığı da önemli olacak.
Bloomberg HT Araştırma
Güzem Yılmaz
gyilmaz@bloomberght.com
0