Türkiye, İran’la ticaret yaparken, her şey yasaldı. Sadece ABD ve İsrail büyük zarar ediyordu.
Türkiye, İran’la ticaret yaparken, ambargoyu delmiyordu. Her şey yasaldı. Alışverişten zarar eden ise ABD ve Yahudi lobisiydi.
Öyle bir plan yapıldı ki, hem Türkiye’yi devre dışı bıraktılar, hem de İran’ın ticari rotasını kendilerine çevirdiler.
HALKBANK AMBARGOYU DELİYOR MUYDU?
Türkiye, İran’dan doğalgaz alıyor, karşılığında ise altın veriyordu. Bu durum BM kuralları çerçevesindeydi. Yani ABD’nin 1979’dan bu yana İran’a uyguladığı sözde ambargoyu delme gibi bir durumu hukuki olarak asla söz konusu değildi.
Halkbank’ın bu alışverişteki rolü aracı olmasıydı. Ticaret Halkbank üzerinden yapılıyordu. Bu durum Amerika ve İsrail için ciddi bir sıkıntıydı. Çünkü Halkbank sadece Türkiye’nin İran’dan doğalgaz alımına aracılık etmiyordu aynı şekilde Pakistan ve Hindistan’ın da İran’la yaptıkları enerji anlaşmasının da aracısıydı.
ABD İLE İSRAİL’İN ORTAK DERTLERİ
Halkbank’ın tamamen yasal olan ve ambargo kuralları çerçevesinde olan aracılık statüsü, Amerikan ekonomisine eksi bakiye olarak yansıdı.
Çünkü İran’la yapılan yasal alışveriş ve buna İran’ın Pakistan-Hindistan anlaşmasına aracılığı da eklenince ABD’nin uluslararası ticaret sisteminde 100 milyar dolarlık gedik açılmasına neden oluyordu. Bu durum Yahudi lobisinin de canını sıkıyordu çünkü uluslararası para trafiğinin başında onlar vardı.
İSRAİL NÜKLEER GEREKÇEYLE DEVREYE GİRDİ
ABD ile Yahudi lobisi, kontrol edemedikleri para nedeniyle Halkbank üzerinden operasyon planladı. Bu açıklanabilir bir durum değildi. Türkiye ile İran arasındaki ticari alışverişi “onlar ticaret yapıyor, biz kaybediyoruz” diye izah edemezlerdi. İşte bu noktada İsrail devreye girdi. “Türkiye, İran’a altın veriyor, o altınlar nükleer silah için kullanılıyor” argümanı geliştirildi. İsrail, 2010’dan itibaren sık sık bu iddiayı uluslararası arenada gündeme taşıdı.
ABD HALKBANK’IN İŞTİRAKLERİNİ KARA LİSTEYE ALDI
Türkiye, İran’dan doğalgaz alıyor, Halkbank üzerinden de ödemeyi altınla yapıyordu. Ambargo delinmiyordu.
17 Aralık operasyonu için kılıf aranıyordu. Bu kılıf benzetmesi de Kasım 2013’de CIA görevlisi Reuel Marc Gerecht tarafından gündeme getirildi. Gerecht, İsrail’in Halkbank’tan duyduğu rahatsızlığa karşı bir kılıf bularak, ticari casusları üzerinden operasyona destek verme ihtimalinden bahsediyordu.
Bu noktada Amerika Hazine Bakanlığı, Halbank’ın ABD’deki iştiraklerini kara listeye almakla işe başladı. Tam 10 şirket kara listeye girdi, Türkiye ile çalışmamaları konusunda uyarıldı.
17 ARALIK’IN KARARI TEMMUZ’DA VERİLDİ
17 Aralık operasyonunun en dikkat çekici gelişmesi, David Cohen’in operasyondan tam 48 saat sonra Türkiye’ye gelmiş olmasıydı.
Kimdir bu David Cohen?
Piyasa çevrelerinde “para ajanı” olarak tanınan ABD Hazine Bakanlığı terörizm ve ekonomik istihbarat sekreteriydi.
Peki tam da 17 Aralık sürecinde, paralel yapının düğmeye bastığı an, neden Türkiye’deydi?
DAVİD COHEN’İN HALKBANK OPERASYONU SUNUMU
David Cohen, Temmuz 2013’te ABD Temsilciler Meclisine bir rapor sundu.
Rapor Halkbank’la ilgiliydi.
Cohen, raporunu okuduktan sonra Temsilciler Meclisine bir konuşma yaptı, “sizi temin ederim, çok dikkatli bir şekilde dışarıdan İran’a kimlerin altın sattığına dair deliller buluyoruz” dedi.
ABD, 17 ARALIK’LA TÜRKİYE’Yİ DEVRE DIŞI BIRAKTI
17 Aralık operasyonu Türkiye-İran ilişkilerinde de dönüm noktasıydı. 2009’dan itibaren gelişen bir birliktelik vardı. 2011’de Suriye iç savaşıyla saflar ayrılsa da Türkiye-İran arasında bir kriz yaşanmadı.
Ta ki 2013’e kadar.
Haziran ayında İran’da Ahmedinecat’ın görev süresinin dolmasının ardından Hasan Ruhani Cumhurbaşkanı seçildi.
Batı ile arası çok iyi olan ve özellikle ABD’nin desteklediği bir isimdi.
80’lı yıllarda ABD, İran ambargosunu kendi eliyle delerken, o tarihlerde İran yönetiminde genç bir bürokrat olan Ruhani’yle ortaklık yapıyordu.
RUHANİ’Lİ İRAN’I 17 ARALIK SÜRECİNİN DIŞINDA TUTTULAR
ABD, ambargo bahanesiyle 17 Aralık operasyonuna girişti. Halkbank hedef seçilirken İran’ın bu operasyonda ayrı tutulması gerekiyordu. Çünkü Ruhani ile birlikte Batı’daki İran algısı 180 derece değişmişti.
İşe Ahmedinecat döneminin Türkiye ile ticaret yapan isimlerinin tasfiyesiyle başlandı. Aynı süreçte yani 17 Aralık’tan 1 ay önce Kasım ayında İran’la nükleer müzakereler resmen başlatıldı.
TÜRKİYE’Yİ NÜKLEER MÜZAKEREDE DE BY-PASS ETTİLER
Oysa nükleer müzakerenin mimarı Türkiye’ydi. 2010 Mayıs ayındaki Tahran bildirisini Ahmedinecat’a imzalatan Türkiye’ydi. Fakat gelinen noktada Ahmedinecat yerine Ruhani vardı. Ve Türkiye’nin eski İran’la ticari ilişkilerine operasyon çekiliyordu.
ABD, hem İran’ı elde tutmak hem de Türkiye’yi İran ekseninden çıkarmak için 17 Aralık operasyonuyla, Türkiye’nin yer almadığı nükleer müzakereleri aynı süreçte başlattı.
Böylece hem Türkiye’ye, İran’la alışveriş yapıyor diye ceza kesiyor hem de İran’ın ticari potansiyelini kendi kontrolleri altına alıyorlardı.
İRAN KISMI PLANLADIKLARI GİBİ GİTTİ
Amerika, İsrail, paralel yapı eliyle gerçekleştirdikleri 17 Aralık operasyonunun Türkiye ayağından somut sonuç çıkaramadı. Ancak İran’ı kontrol altına almayı başardı.
Kasım 2013’te başlayan müzakereler 2015’te ambargonun kaldırılmasıyla neticelendirildi.
Her ne kadar İsrail yönetimi bu duruma tepkili gibi dursa da Amerika’daki Yahudi lobisi, İran’ın ticari potansiyeli ve uluslararası para trafiğinin hakimiyeti adına, Türkiye’yi de devre dışı bırakmak bonusuyla, İran’a yönelik ambargoların kaldırılmasına “hayır” demedi.
BM’Yİ DEVREYE SOKUP KARA PARA AKLAMA OPSİYONU KOYDULAR
Şu an İran’a ambargo yok. Olduğu zamanda da Türkiye ambargoyu delmemişti. Ama ambargo dönemine dair BM eliyle tek taraflı olarak yürürlüğe sokulan bir madde var. O da İran’ın petrol ve doğalgazdan elde ettiği kazancın “kara para” olarak tanımlanması. Amerika, şimdi o eski deftere eklenen kara para aklama maddesiyle yeni operasyonlara hazırlanıyor.
Kaynak : Haber7
0